17 Nisan 2024 09:40

İslami finansın en temel ilkelerinden biri risk paylaşımı olmasına rağmen mevcut İslami finans uygulamaları risk paylaşımından ziyade borca dayalı enstrümanlara dayanmaktadır. Bunun sebebi İslami finansın da tıpkı konvansiyonel finansta olduğu gibi bankacılık üzerinde konumlandırılmasıdır. İslami bankacılığa getirilen en büyük eleştiri onun konvansiyonel bankacılık ürünlerini aynen alıp onu İslam hukukuna uygun hale getirmesi, böylece faiz oranlarına bağımlı, risk paylaşımından ziyade risk transferine dayanan enstrümanların ortaya çıkmasıdır.

İslami finansı, bankacılığın ve faiz oranlarının egemenliğinden kurtaracak alternatif bir mekanizma olarak hisse senedi piyasalarının dikkate alınması gerekmektedir. Hisse senedi satın alarak şirket hissesinde pay sahibi olmak, o şirketin kârına ve zararına ortak olarak şirketin riskini paylaşmak anlamına gelmektedir. Mevcut iktisadi düzende en gelişmiş risk paylaşım mekanizması olarak borsa dile getirilebilir.

Mevcut haliyle manipülasyona açık olması, küçük yatırımcıların menfaatlerinin korunmaması gibi pek çok nedenle meşru görülmemesi, borsanın özü itibariyle risk paylaşım mekanizması olduğu gerçeğini değiştirmez. Meşru görülmeyen uygulamalardan arındırılmış, etkin bir borsa bankaların ve borca dayalı finansmanın hakimiyetini azaltabilir.

Bir şirketin finansman talebi açısından risk paylaşımının cazibesi, borçla finansmana nazaran çok yüksek değildir. Çünkü borç ile finansmanın maliyeti daha düşüktür. Borçla finansmanda sermayenin getiri oranı kaldıraç etkisi nedeniyle artar. Faiz giderlerinin vergi matrahından indirilmesi nedeniyle de borçla finansman daha da ucuz hale gelmektedir. Ayrıca sermaye sahiplerinin sahip oldukları hisse oranı borçlanmayla azalmamış olur. Şirketin yaptığı bir yatırım eğer çok kârlı bir yatırımsa, elde edilen kârın tamamı şirkete kalmaktadır. Şirket, aldığı kredinin faiz oranı kadarlık bir kısmını kârından düşecektir. Şirket eğer kredi borcu yerine hisse senedi ile finansman yolunu tercih etseydi elde ettiği kârın daha büyük bir kısmını hissedarlar ile paylaşmak zorunda kalacaktı. Bu nedenlerle, hisse senedi ile finansman, kârını maksimize etmek isteyen bir şirket için cazip görülmemiş, borç ile finansman her zaman daha cazip olmuştur.

Duruma borç veren açısından bakıldığında borç veren finansal kuruluşun da pek çok avantajı bulunmaktadır. Şirkete kredi veren banka, yapılan yatırım ile ilgili hiçbir riski üzerine almamaktadır. Her halükârda verdiği krediyi faiziyle birlikte geri alacaktır. Banka hiçbir riske girmeden sabit bir getiri elde etmekte ve bu getiri de mevduat sahiplerine ödeyeceği faiz oranından daha yüksek olduğu sürece verdiği krediden her durumda bir kâr elde etmiş olacaktır.

Borç ile finansmanda hem borç veren banka hem de borç alan şirket kazançlı çıkıyor gibi gözükmektedir. Fakat duruma makro ölçekte bakıldığında aşırı borçlanmanın topluma kayıp olarak döndüğü bir gerçektir. Aşırı borçlanma neticesinde ortaya çıkan krizlerin maliyetini toplumun tamamı karşılamaktadır. Dünya, 2008 küresel finans krizinde aşırı borçlanmanın toplumsal maliyetlerini tecrübe etmiştir. Büyük banka ve finans kurumlarının iflasını devletler sıradan halktan topladıkları vergilerle önlemiştir.

Risk paylaşımına dayalı finansmanda bu tür aşırılıkları önleyecek bir otokontrol mekanizması bulunmaktadır. Finansman sağlayanlar riski paylaşmak zorunda olduklarından bir projeyi finanse ederken daha ihtiyatlı davranacaklardır. Aynı şekilde şirket ortakları da dış finansmana başvururken daha ihtiyatlı davranacaktır. Çünkü risk paylaşımıyla elde edilen finansman gelecekte elde edilecek kârı da paylaşmayı gerektirecektir. Risk paylaşımının topluma faydası ise projelerin daha detaylı incelenmesi ve kârlı projelerin finanse edilmesini sağlamasıdır. Böylece kaynak tahsisini ve ekonomik verimliliği direkt olarak etkileyecek kötü ve gereksiz projeler önlenmiş olacaktır. Ayrıca, risk paylaşımına dayalı finansman aşırı kaldıracı önleyici etkisi bir ekonomide finansal krizlere karşı kırılganlıkları azaltacaktır. Riskler girişimci ve sermayedar arasında paylaşıldığı için ekonomi darboğaza girdiğinde şirket üretimden, borç finansmanında olduğu kadar kısmayacaktır.

Bireyler ve şirketler pek çok riske maruz kalmaktadır. Bunlardan birisi de likidite riskidir. Hisse senetleri hem bir ortaklık ilişkisini temsil etmekte hem de likidite riskini önleyici bir özelliği bulunmaktadır. Borsa sayesinde bireyler sahip oldukları hisse senetlerini satarak likidite risklerinden korunabilir. Şirketler de borsalara aktif bir katılım göstererek likidite risklerini azaltabilir. Şirketler ellerinde iyi çeşitlendirilmiş bir hisse senedi portföyü bulundurarak hem likidite risklerini hem de kendi özel durumlarından kaynaklanan risklerini azaltabilirler. Etkin bir borsa yüksek teknolojik uzmanlaşma için de teşvik edici bir mekanizmadır. Şirketler sektörel talep krizi korkusuyla daha derin uzmanlaşmadan kaçmaktadırlar. Borsaların sağladığı risk paylaşım imkanı şirketlerin bu tür derin uzmanlaşmaya daha kolay girmelerine neden olur. Bu da ekonominin genel verimliliğini artırır. Borsaların etkili bir risk paylaşım araçları olmasının bir nedeni de her hissenin kendine özgü bir talebi barındırmasıdır.